Sevgili günlük,
Seni unuttum sanma.. bildiğin canlı kanlı defter ve kalem ile aldatıyorum seni. üşeniyorum seni açıp yazmaya; kağıda kaleme sarılıp geceleri yazıyorum burdaki gözlemleri anıları.defterim biter 1 2 aya kadar sanırım, sana dönerim o zaman yine yeni yeniden.
senden uzaktayken çok şey değişti. çok yer gezdim, bir çok şey öğrendim, kendimi keşfe çıktım sonra boşverdim, hepten boşverdim. buhranlara girdim. bir koltukta 15 karpuz taşımaya çalıştım, mahvettim. şimdiye kadar hayal ettiklerim, planladıklarım ile yaptıklarıma bakıyorum. Eh az buçuk ucundan köşesinden almanca'da dikiş tutturdum gibi. (o da yalan) Erasmusçuların alayı ingilizce konuşuyor, Avusturya'lıların da almancasından bi sikim anlaşılmıyor hep farklı ağızla, diyalekt ile ve çok hızlı konuşuyorlar. Grüss Gott, Servus gibi selamlaşma sözcükleri var. Bayern bölgesinde de var sanırım bu. Tanrı'ye inanmayan bir insana Grüss Gott demek düşüncesizlik olur deyu düşündüğümden ben onun yerine Guten Tag yahut Hallo'yu tercih ediyore. alman arkadaşlar edindim; Avusturya'lılardan daha sıcaklar. "Deutschland" kelimesinin inanılmaz bir heybeti var gözümde bilemiyorum neden. Avusturya çok tırt, böyle alaman olamadığı icin onlara kin besleyen sevmeyen insanlar gibi geliyorlar. elbette genelleyemem ama genel izlenim o yönde.
Deutschland lan! ne kadar taşaklı ada bak! bi de bu dandik heriflere bak. Habsburgluymuş, sıçayım ağzınıza. Güya bana Avusturyalıyım alaman değilim, Alman almancası konuşmam deyorlar. konuştuğun dil ne? "Deutsch" almansın lan işte (dünyanın en yüzeysel adamı) ha bi de baban nereliyse memleketin de orası var, o mevzuya hiç girmeyelim.
nerden başlayayım bilemedim. 2 ay olacak buraya geleli neredeyse. ilk ayım partiler ve komşu ülkeleri gezmek ile geçti. ikinci ayımda almanca'ya ağırlık verdim ve ortada hala bitirme tezime dair bir şey yok :D o da üçüncü ayda inşallah ahaha her allah'ın günü parti parti olmuyor. parti kavramı anlamını yitiriyor; içip içip halka oluşturup dans ettiğin milleti kestiğin "aha şunun kafası güzel la yumulun olum" diye çevrendekileri provoke ettiğin bir etkinlik oluyor. gastrit başlangıcı tespiti konduktan sonraerasmus'a gelmek kadar boktan durum yok. eskiden midem yanardı "ulan çok içtim ondan" der kurtulurdum. şimdi durum daha vahim geliyor, midem delinip alkol içime içime akacak deyu düşünüpduru.
o değil de binlerce şey geliyor aklıma ne yazacağımı şaşırıyorum. diğer günlüğüme yazdıklarım aklıma geliyor ahahah "alman kızlarındaki bıyık sorunsalı" gibisinden. ulan allahıma badem yağı süresim geliyor lan! kızsınız olum siz, bıyık dediğin "anaanne"de "bibi"de olur. çoğu kendine bakmıyor, giyim kuşamı pek takmıyorlar 3-4 fix kıyafetleri var değiştirip değiştirip giyiyorlar. bacak kol bıyık efendime söyliyim benimle yarışıyor. üzerinize afiyet eldiven gibi sweatshirt gibi kıllarım olduğundan kollarımda bacaklarımda (?!), kendimi örnek verdim.
hizmet sektörü sıfır. ağzına sıçtıklarımının 6 bilemedin 7buçuktan sonra her dükkan market kapanıyor! bi yurdum dönercileri açık. çok güneydoğulu var diyorlarama onlarca dönerciden döner yedim, alayı çankırı, ankara, çorum vs vs iç anadolu insanı. arap ve bosnalılar da döner-pizza işine müdahil olmuşlar.
Opera şehri.. Tchaikovsky'nin Kuğu gölü balesine, Mozart'ın sihirli flüt'üne ve Lady Macbeth'e gitme şansını yakaladım şimdiye kadar. Stehplatz denilen - 3-4 euro karşılığı ayakta izlediğiniz bir bölüm olan- yerler var; öğrenci dostu. Yok ben ayakta dikilemem 2 3 saat diyorsanız 10 euro'ya balkonlardan bilet alabilirsiniz. Stephansplatz'da akşamları her köşe başında sokak sanatçıları kemanlarıyla, yan flütleriyle hatta opera sanatçıları misler gibi sesleriyle içinizi ısıtıyor. Dar sokaklarda gezerken fonda yavaş yavaş kayboluyor sesleri. Hele bir de kar yağıyorsa oh oh. İtalya'nın ara sokaklarındaymış hissine kapılırsınız.
Türkler, Yugoslavlardan sonra ikinci en büyük azınlık Avusturya'da. Yozgat, Çorum gibi Orta Anadolu şehirlerinden gelenler çoğunlukta. u-bahn'a (alaman metrosu) binince ilk duyduğunuz dil türkçe, bilemedin iki olsun. U-bahn demişken ondan da azcık söz edeyim. gavur yapıyor hacı, kazmışlar şehrin altını köstebek gibin. tramvay desem (strassenbahn, Avusturyalılar Bim diyor, sebebi "bimbimbim" diye korna (korna?) çalması. aklınıza osuram sizin) U-bahn'daki durakları bildiren amcanın sesini benimsiyor, bir emmi, bir dayı gibi, içinizden biri gibi bağrınıza basıyorsunuz. her yerde karşınıza çıkıyor bu emmi. asansöre biniyorsunuz bıdır bıdır, tramvay'a biniyorsun bikbikbik. amca öldü mü kaldı mı bilmem, onbeş yirmi senedir aynı adamın sesi yankılanıyor metrolarda orda burda seçkin bayilerde. hiç yeni hat efendime söyliyim yeni durak açmadınız mı kurmadınız mı? kursanız nolcek? nasıl seslendireceksini? gerci gavur yapıyor; bilgisayarla onla bunla senkronize ederler. neyse metro diyodum, işten cıkıp eve giderken birasını, redbull'unu, elma suyunu (en çok içilen içecek!) içip rahatlayan suratı mahkeme duvarı gibi insanların yanında3'lü sarıp karşınızda içen, önünüzde hap atan ve ağzı masmavi olan insanlarla huzur içinde ilerliyorsunuz. kimse bir şey demiyor, karışmıyor. canlarına minnet, onalra dokunmayan bin yıl yaşasın.
Alışamadım ben bu kente.. Haluk Levent'in Trabzon'a yazdığı gibi.. şaka lan alıştım eheheh bi sikim yok buralarda. 2 ay sonra sıkılmaya bile başlıyorsunuz. güneş'e hasretim, Trabzon'u aratmıyor burası, sabahları uyanamıyorum. hep sisli hep soğuk.. insanları gibi (çok fena bağlarım devam edeceğim konuya)
insanları inanılmaz soğuk, mesafeli, burnu havada.. yabancıdan nefret ediyorlar. avrupa'nın geneli için böyle diyip işin icinden sıyrılabilirim. ırkçılık, milliyetçilik yükselen değerler. ancak Viyanalılar daha bi fena. Birçok Avusturya'lı ile de konuştum bu konuyu ve Viyanalıların onlarda hazetmediklerinden yakınıyorlar.Yani Ne türklere özgü bu durum, ne diğer ülke vatandaşlarına. Viyanalı değilseniz haz etmiyorlar. Elbette Viyanalı çok cici şirin insanlar da var, genelleyemiyoruz. neyse politik yazmayayım, yüzdeler verip konuşmak isterdim hangi parti ne kadar oy almış deyu ancak Türkiye'de bu durum daha vahim olduğundan girmiyorum o konuya.
u-bahn'da kürklü kürklü teyzelerin arasında kalıyorum kimi zaman. pek seviyorlar gösterişi hacı teyzeler. Karşımda hap içen mi dersin, üçlü saran mı, koko çeken mi.. Meraklısına; legal değil satılması ama üzerinde taşıyabiliyorsun kendin için olan belli bir miktarı (kimse bilmiyor o miktarı, polisin keyfinin kahyası biliyor bir tek :)) Bu kürklü hacı teyzeler saat 10'dan sonra (22.00 buraya göre) ev partilerinin azılı düşmanları. Anında polisi ararlar 10'u 5 dakka geçince müzik hala bangır bangır ise.. Hemen hemen her ev (WG, araştırın lan az) partimizde sağolsunlar polisler de eşlik ediyorlar.
Polis ablaların maşallahı var yeminlen, 1.80 1.90'lık dudak ısırtan, tutukla beni dedirten ablalar. Polis arabasını da bu ablalar kullanıyor genelde oy ki ne oy.. U-bahn'larda da birçok bayan vatman (ne diyecez lan buna vatwoman?!) var. Taksilerde de hatrı sayılır bir kadın nüfusu (bayan değil kadın! feministler gelmesin bana sonra bağyan değil gadınız diye) çalışıyor. Pek hoş, pek naif. Viyana'da eşşek olsan yine araba kullanırsın. 30-40 km üzerine cıkılmıyor ve adım başı ışık. Kendinizi en güvende hissettiğiniz yer yaya geçitleri. allah'ım ne huzurdur, ne güvendir o yaya geçitlerinde duyduğum! milletin anasına küfretsem bir şey yapamayacaklar gibi hissediyorum orda, banka soyup oraya kaçsam polis dokanmayacak gibi. karşıdan karşıya gecerken artık sağa sola bakmamaya başlıyorsunuz geçitlerde. Çok saygılı sürücüler, çok efendi insanlar afferim takdir ettim. İlk başta ben onlara yol veriyor idim, onlar bana yol veriyor idiler sonra alıştık kaynaştık. Türkiye'deki gibi "araba bende geçerim hacı heaayt" moduna alıştığımız için alışmak zaman aldı.
Şimdilik benden bu kadar sevgili günlük. Birikenler çok, bir özet geçeyim dedimdi. Beni özleyin anacım.. Wiedersehen.. (bu götler Wiedersehen dediğiniz zaman Wiederschauen diyorlar ısrarla. Güney aksanı, illa vurguluyorlar. siz de zamanla bunu kullanın sempatilerini kazanın)
